ORGANICKID BLOG

  • Mayıs 30, 2025

    Tek kelimedir “boşanma”, oysa içi çok dolu acı bir ifadedir. Her şeyin güzel olacağına inanarak çıkılan yolda aşılamayan engellerin son noktasıdır. Her iki taraf için de psikolojik açıdan zorlayıcı bir süreçtir. Aile birliğinin bozulması tarafları etkilediği gibi bütün aile bireylerini de derinden sarsan bir olgudur.

    Çiftler bazen ekonomik sorunlar, bazen sosyo-kültürel farklılıkları, iletişim bozukluğu gibi konularla bazen de aldatma, aile içi şiddet gibi altından kalkılmaz sorunlarla boşanma kararı alabilirler. Psikolojik açıdan zor bile olsa normal bir durumdur ancak evlilik süresince aileye yeni bir üye katıldıysa o zaman durum çok daha zor bir hal alabilir. Çünkü bu tür durumlarda en çok yara alan, örselenen taraf aileye katılan çocuklardır.

    Sizi boşanma kararına iten her ne olursa olsun, yaşadığınız her sorunu evliliğine faturalandırmamayı başarmalısınız. Evliliğinizi kurtarmak için elinizden gelen her şeyi yaptığınıza, bu kararı başka kişi veya olayların etkisi altında kalarak vermediğinizden emin olmalısınız, aksi takdirde boşanma sonrası yaşayacağınız sürece pişmanlık faktörünün de eklenmesi kaçınılmaz olacaktır. İlişkinize yeterince zaman tanıdığınıza emin olduktan sonra “yalnızca eşimden boşanıyorum, çocuğumdan değil” algısını özümsemelisiniz. Bu konu özellikle babalar için daha büyük önem taşımaktadır. Fakat “çocuğunuzun yalnızca size değil, eşinize de ait olduğunu” unutmadan “ikinize de ihtiyacı olduğunu” algılayacak bir düzen kurmalısınız.

    Boşanma kararı kesin olarak verildi ise çocuğunuzun bundan en az etkilenmesi için çeşitli konulara dikkat etmelisiniz;

    -Boşanmanın ne demek olduğunu, bu olay gerçekleştikten sonra aile yaşantısındaki değişikliklerin ne olacağını çocuğuna anlatmalı ve bu konuda bilgilendirmelisiniz.

    -Boşanma nedeniyle yaşanacak değişiklikleri kademeli olarak gerçekleştirmelisiniz. Örneğin, şehir değişikliği, bakıcı ya da ev değişikliği gibi konuları aynı anda yapmamalısınız. Bu dönemde çocuğunuzun hepsine birden alışması için gücü olmayacaktır.

    -Boşanma sonrası çocuk hangi eşle birlikte kalacaksa daha önce yaşadığı evde yaşamaya devam etmelidir.

    -Eşler, ailenin diğer üyeleri ile (anneanne, büyükbaba, hala, dayı…) bir toplantı yaparak çocukla ilgili aldıkları kararlardan onları da haberdar etmelidir. Çocuğun bu dönemdeki hassasiyetinin ailenin diğer üyelerine de anlatılması ve alınan kararlarda birlikte hareket edilmesi, çocuğun bu dönemde en az zararı almasını sağlayacaktır.

    Boşanma, Psikolojik süreç, Aile birliği, Sosyo-kültürel farklılıklar, Çocuğun etkilenmesi, Duygusal yaralanma
  • Mayıs 29, 2025

    Çocuklar genelde 0-6 yaş arası kendine ait olmayan şeyleri eve getirebilir, buna başkalarının parası, oyuncakları, kişisel eşyaları dâhil olabilir. Ancak bu durum 6 yaş sonrası çocuklarda görülüyorsa tedavi gerektiren bir duruma dönüşmüş demektir.

    6 yaş öncesindeki çocuklarda mülkiyet duygusu gelişmemiş olabilir, yani başkasından aldığı şeyin kime ait olup olmadığını ya da yaptığı davranışın doğru veya yanlışlığını algılamayabilir. Ancak bu durum 6 yaşından sonra gerçekleşiyorsa çocuk yaptığı eylemin yanlış olduğunun bilincindedir ve bu bilince rağmen bu eylemi gerçekleştiriyor ise acilen tedavi edilmelidir. Çözülmediği takdirde ilerleyen yaşlarda “kleptomani” yani çalma hastalığı olarak bilinen bir hastalığa dönüşecektir. Bu hastaların maddiyatla ilgisi yoktur, hatta çoğunun alım gücü olmasına rağmen kendilerine ait olmayan eşyaları alıp kendilerini tatmin etmeye çalışırlar.

    Bu durum bir davranış bozukluğu olarak karşımıza çıktığı için altında yatan nedenlerin tespiti, hastalığın tedavisinde kilit noktasını oluşturmaktadır. Bu durumu tetikleyen genel nedenler şunlardır;

    -Hatalı anne baba tutumları; Eğer anne baba olarak çok otoriter bir tutum içerisinde iseniz ya da alınacak herhangi bir şeyde cimri bir duruş sergiliyorsanız, canınız sıkkın olduğunda ya da sebepsiz yere çocuğunuzdan acısını çıkarıyorsanız ve bunun sonucunda çocuğunuz fiziki ya da psikolojik şiddete maruz kalıyorsa çocuğunuzda çalma eylemi ortaya çıkabilir.

    -Dikkat çekmek; Aileye yeni katılan kardeş, yoğun çalışan ebeveynler, arkadaş topluluğu içinde kabul görmeme, özgüven eksikliği gibi birçok neden çocuğun dikkat çekmek istemesine sebep olabilir. Çalma eylemi de çocuğun düşünce tarzına göre dikkat çekme yollarından biri olabilir.

    -Çocuğun kendini değersiz hissetmesi; Eğer çocuğunuz kendine ait olmayan şeyleri eve getiriyorsa bunun altında kendini değersiz hissetmesi de yatıyor olabilir. Bu profesyonel bir yardım gerektirecek kadar ciddi bir konudur.

    -Sevgi eksikliği; Ebeveynler tarafından yeterli oranda sevgi ve ilgi görmemek de bu davranışı tetikleyen önemli faktörlerden biridir. Normal davranarak sevgi alamayacağı düşünen bir çocuk bu yolla hak ettiği sevgiyi bulacağına inanır.

    Çocuğunuzla daha yakın iletişim kurarak ve fark ettirmeden gözlemleyerek hangi konularda sorun yaşadığını bulabilir ve bu konuyu uzamadan çözebilirsiniz.

    Unutmayın, sevgi her kapıyı açar!

    Davranış bozukluğu, Otoriter tutum, Özgüven eksikliği, Değersizlik hissi, Profesyonel yardım
  • Mayıs 29, 2025

    Kardeşi olacağını öğrendiği andan itibaren anne babalar için ayrı bir sınav başlar aslında. Kardeşini rakip olarak algılayıp algılamayacağı sizin O’na karşı olan tutumunuza bağlı olarak vereceği bir karar olacaktır. Anne babasını paylaşmak, belki odasını ve hatta oyuncaklarını bile paylaşacak olma fikrinin sempatik bir fikir olduğuna inanması, sizin davranışlarına göre vereceği bir karardır.

    Peki, çocuğunuzu kardeşine hazırlamak için nasıl davranmanız gerekiyor?

    Hamileliğinizi O’na anlattığınızdan itibaren kardeşinin hayatına katacağı heyecandan, ilerleyen yıllarda birlikte oluşturabilecekleri mutlu anılardan bahsetmelisiniz. İsminin ne olacağı konusunda birlikte beyin fırtınaları gerçekleştirmeli, mobilyalarının seçilmesi evresinde dahi fikirlerini almalısınız. Yeni doğacak bebeğinizin odasını dizayn ederken O’ndan yardımcı olmasını istemek, kıyafetlerinin alınması için çıkılacak keyifli alışverişlere çocuğun da dahil edilmesi de çok büyük önem taşımakta.

    O etkilenmesin diye yeni doğaca bebeğinizle ilgili konuları O’nun yanında konuşmamak, çocuğunuzda ayrımcılık hissinin doğmasına sebep olacağı için buna dikkat etmeniz gerekir. Eğer bu sürece çocuğunuzu dâhil etmezseniz bir anda eve yabancı birinin geldiğini, kendi anne babasını çaldığını, evde kendisinden daha özel bir yere sahip olduğunu düşünüp bu kötü sürpriz karşısında yeni doğacak kardeşine iyi hisler beslemeyecektir.

    Ailenin büyükleriyle de konu hakkında istişarede bulunup “kardeşini sevecek misin”, “kardeşin olacağı için mutlu musun” gibi sorularla karmaşık ve zor olan bu duygunun oluşturduğu stresin artmaması için yardımcı olmalarını istemelisiniz.

    Eğer çocuğunuz 3-8 yaş aralığında ise “kardeş kıskançlığı” yaşaması çok normaldir, çünkü bu yaş aralığında çocuklar genel olarak mantıklarıyla değil duygularıyla durum analizi yaparak karar verirler. Bu tip durumlarda anne babanın davranışlarında gerekli desteği alamazsa altını ıslatma, parmak emme, iştah kaybı gibi çeşitli davranışlar bozukluklar ve psikolojik sorunlar yaşayabilirler.

    Daha önce kazanılmış olan davranışların gerilememesi, kardeşinin O’nun hayatına katacağı mutluluğa inanması ve buna anne babanın da ikna edici davranışları ile inanması, yeni hayatını kabul etmesi açısından çok önemlidir.

    Mutlu yarınlara!

    Kardeş kıskançlığı, Anne-baba tutumu, Yeni bebek, Duygusal stres, Psikolojik etkiler, Ayrımcılık hissi, Duygusal stres
  • Mayıs 29, 2025

    Bebeğiniz doğduğu andan itibaren anne babalar için yeni bir dönemin kuralları yapılanmaya başlar. Temel fizyolojik ihtiyaçlardan biri olan uyku düzeninin oluşturulması da bu kurallar listesinin üst sıralarında yerini alıyor.

    Yenidoğan bebekler günde ortalama 16-18 saat uykuya ihtiyaç duydukları için ilk etapta çok sorun yaşamazsınız, ancak zaman ilerledikçe ihtiyacı olan uyku süresi azalmaya başlayacak ve sizin de düzeninizde ciddi değişimler yapmak zorunda kalacaksınız.

    Bunun için, uyku düzenini daha ilk günden oluşturmak zorundasınız. Ülkemizde doğumdan eve gelindiği anda, anne-babanın odasına bebeğin yatağı yerleştirilir. Annenin çok zorlanmadan bebeğin ihtiyaçlarını gidermesi için yapılan bu hamle, anne – babanın ileriki dönemler için oldukça zorlanacağı bir dönemin temelini oluşturmaktadır.

    Yenidoğan evresinden çıkıldığı zaman dahi bebek, anne babanın odasında kalmaya devam eder, uyku süresi zaten kısıtlı olan anne babanın yatağından kalkmadan göz ucuyla bebeği kontrol edebilmesi için anne babanın odasında kalmaya devam eder.

    Oysaki uygun koşullar sağlandığında bebek eve geldiği ilk andan itibaren ayrı odada uyuyabilir. Eğer, ağladığında duyabileceğiniz bir mesafede ( ya da bebek telsizi kullanarak ) bebeğinizi ayrı odada yatırabilirsiniz. Bebeğinizin hastalık gibi sıradışı konular yaşaması durumunda bebeğiniz sizinle aynı odayı paylaşabilir, ama normal durumlarda ayrı odada uyuması sonraki zamanlar için en doğru olanıdır. Eğer buna ilk başında karar verip uygulamazsanız her geçen gün bunu yapmak zorlaşacaktır, üstelik bu konu çocuğunuzun psikolojik durumunu etkileyeceği için size daha bağımlı bir birey yaratmış olacaksınızdır.

    Peki, ne yapmalı?

    İlk günden itibaren bebeğinize ayrı bir yatak ve oda kurmalı ve orada yatırmalısınız. Ama iş işten çoktan geçti ise ve bebeğiniz sizsiz uyumuyorsa önerilerimiz şunlar;

    Bebeğiniz, özellikle uykusu geldiğinde sizden daha çok ilgi almaya çalışacaktır. Buna karşılık tutarlı ve kararlı bir tavırla yatağına odasına göndermeye niyetli olduğunuzu göstermelisiniz.

    Uyku saatlerinde artan ilgi ihtiyacını gün içinde karşılamak ve uyku saatine geldiğinde bu konuda bir açlığı olmayacak şekilde bebeğinizi uykuya hazırlamak, tek başına uykuya dalmasını sağlamak için en ideal yöntemdir.

    Eğer korkuyorsa ve sizi yanında istiyorsa, korkusunun nedenini anlatmaya sevk edebilirsiniz, sonrasında sizin onu duyacak mesafede olduğunuzu, ama sizin ve onun ayrı yataklara sahip olduğunu, herkesin kendi yatağında uyuması gerektiğini anlatmalısınız. Bu korkusunu yenmek için aynı yatakta yatmak haricinde onun için ne yapabileceğinizi sorabilirsiniz.

    İletişimde olmak bu konudaki sorununuzu çözmenizde en büyük etkendir.

    Uyku düzeni, Uyku ihtiyacı, Bebek yatağı, Psikolojik etkiler, Uykuya hazırlık, Bebek gelişimi
  • Mayıs 29, 2025

    Çocuklarımız için her zaman en iyisini istiyoruz, en iyi okullarda okusunlar, en güzel evlerde okusunlar, en mutlu evliliği yaşasınlar. Tabii bu kadar “en”leri çocuğumuza sunabilmek için de soluksuz çalışan anne babalar olmak zorunda kalıyoruz. Büyükannelerde ya da bakıcılarda yetişen çocuklarımızı en rahat hafta sonu görebiliyoruz.

    Şehir hayatının çocukların beyin gelişiminin üzerindeki zararlı etkilerini ya da yalnızlaştımasını, şehrin zararlı uyaranlarını dahi gözden çıkarıp çocuklarımıza en iyiyi vermeye çalışıyoruz. Oysa ki uzmanlar, bu ve daha bir çok zararlı etkisi sayesinde şehir hayatının çocuklarımızın beyin gelişimini ciddi derecede olumsuz etkilediğini söylüyor.

    Çocuklarımızın vücudunda gelişimini en son tamamlayan sistem sinir sistemidir ve bu sistem ergenliğe kadar çok çeşitli faktörlerden etkilenir. Şehir hayatının sunduğu ışıltılı hayatın yanında getirdiği olumsuzluklar nedeniyle bu beyin ve sinir sistemini kalıcı olarak etkileyen hasarlar oluşabiliyor. Bu hasarlar, yaşam süresini dahi etkileyebiliyor.

    Sosyal medyanın kullanım yaşının da oldukça düşmesiyle ileri teknolojinin kullanım yaşı da çok düştü. İnsanlar bir arada dev bir panayırın ortasında yapayalnız yaşıyor. Bu hızlı değişimden ise en çok çocuklar etkileniyor. Masallarla ninnilerle büyüyen çocuklarımız, kurgulu çizgi filmlerle dizilerle ya da internet videolarıyla büyür hale geldi, bedenlerini daha az kullandıkları, ailedeki diğer bireylerle daha az kontakta oldukları, toprağın çiçeğin kokusunu bilmeden büyüdükleri bir dönem yaşar oldular.

    Doğal uyaranların olmadığı bir ortamda büyüyen çocukların zihinsel yeteneğinin gelişmediğini kanıtlayan uzmanlar bu yeteneğin artması için ise aile ilişkilerinin ve arkadaşlıkların artmasını, doğa ile daha yakın ilişki kurulmasını, oyun ve doğru eğitimin önemini vurgulamakta.

    “Doğasızlaşmak” olarak tabir edilen şehir hayatındaki stres yoğunluğu, çocuklarımızın yaşına bakmaksızın olumsuz etkilerini göstermeye başlıyor. Gürültü kirliliği, artan ve zamanla kontrol edilemeyen teknoloji bağımlılığı, sanal dünya (oyun, sosyal medya) arkadaşlıkları, kurstan kursa özel dersten özel derse koşturma derken robotlaşan çocuklarımıza “insan olmayı” öğretmek ise anne babaların kendini farketmesinden geçiyor.

    Mutlu yarınlara!

    Beyin gelişimi, Anne-baba, Arkadaşlık ilişkileri, Farkındalık, Aile iletişimi, Teknoloji bağımlılığı, Gürültü kirliliği
  • Mayıs 29, 2025

    Konumuz kardeş kıskançlığı olsa da, insanı konu aldığı için her yaşta görülen bir durumdur. Küçük yaşlarda ortalama 3-8 yaş aralığında yoğunlaşır.

    Bu yaş aralığında bir çocuğunuz var ise ve ikinci bebeğinize hamile olduğunuzu öğrendi iseniz olası bir kıskançlığa hazır olmalısınız. Bu yaşlarda çocuklar, mantıkları ile değil duyguları ile hayatı analiz ettiklerinden sevdiklerini paylaşmak konusunda çok istekli olmayabilirler.

    Kardeşi doğuncaya kadar ilk çocuğunuza verdiğiniz ilginin azalmaması da önemlidir. Hamileliğiniz zorlu geçiyorsa kardeşinin size zarar verdiğini düşünerek daha doğmadan ona kin, kızgınlık, öfke gibi duygular bile duymaya başlayabilir. Bunların önüne geçmek için konuya bakışınızın çok daha olumlu ve birleştirici olması gerekir. Çocuğunuzla olan alışılmış diyalog devam etmeli, hamileliğiniz nedeniyle ona ayırdığınız vakitten çalmamalısınız.

    Kıskançlık duygusuna yatkın çocuklar anne babaya sık sık kendisini sevip sevmediğini sorarak ilginin devam edip etmediğini kontrol etmek isterler. Doğacak bebeğinizin cinsiyeti çocuğunuzunkinden farklı ise ve bu sizin için “çok mutluluk verici” bir sonuç ise bunu çocuğunuzun yanında O’na hissettirecek şekilde yaşamamanız da çok büyük bir nokta.

    Bebeğinizin doğduğunda ise sizi sürekli inceleyip yeni doğan bebeğinize olan ilginizi kendisine verdiğiniz ilgi ile karşılaştıracak ve bunu az bulduğunda çeşitli tepkilerle size sesini duyurmaya çalışacaktır. Bazen tepkisini altını ıslatma, parmaklarını emme, tırnaklarını yeme, yemekleri dökme, etrafını dağıtma ya da yenidoğan bebeğin eşyalarına zarar verme gibi davranışlarla da dışarı vurabilir. Bu davranışların altında yatan neden, kaybettiğini zannettiği anne baba ilgisini geri kazanmak isteyişidir.

    Anne ve babalar kardeş kıskançlığını engellemek için nasıl davranmalı?

    Öncelikle bunu ilk sizin yaşamadığınızı, bu konunun insan yaşamı boyunca her yaşta hissedeceği bir duygu olduğunu ve doğal bir durum olduğunu bilmelisiniz. Bunu kabullenerek çocuğunuzu suçlamaktan, yargılamaktan vazgeçmelisiniz.

    Çocuklar sizin aynanızdır, yeni doğacak bebeğinize nasıl davranacağı konusunda endişeli, gergin ve stresli iseniz bu duyguyu birebir çocuğunuza yansıtacağınızı bilmelisiniz. Kardeşi doğmadan önce çocuğunuza nasıl bir hayata başlayacağını, eve gelecek yeni kişiye karşı sorumluluklarını, bunun şimdikinden çok daha heyecanlı ve eğlenceli olacağını, çok güzel anılar biriktireceğini, bu anıları deftere yazıp yıllar sonra kardeşiyle paylaşabileceğini gibi güzel yanlarını anlatmalısınız.

    Unutmayın ki, onlar kardeşler ve ne kadar tartışsalar da birbirlerini kıskansalar da birbirinden kopamazlar. Eğer adil ve yapıcı bir tutum içinde olursanız yaşanılan konu geçicidir.

    Kardeş kıskançlığı, Duygusal gelişim, Yeni doğan bebek, Anne-baba tutumu, Tırnak yeme
  • Mayıs 29, 2025

    Yalan kötüdür, bununla ilgili tonlarca masalla büyütürüz çocuklarımızı! Pinokyo’ nun burnu uzamış, yalancı çoban yalnız kalmış, böyle olmaması için yalan söylememelidir falan filan.

    Peki, biz çocuklarımıza doğruyu söylüyor muyuz?

    Çocuğumuza yalanın ne kadar kötü bir şey olduğunu, dürüst insan olmasının ne kadar yüce bir erdem olduğunu aşılamaya çalışırken anne baba olarak bizler neden yalan söylüyoruz? Hemen savunmaya geçip “bizim söylediklerimiz yalan sayılmaz, onun iyiliği için söylenilen ufak tatlı kandırmacalar” diyebilirsiniz. Ama zaten yalan da bu değil midir, birini aldatmak, kandırmak için söylenmez mi? Peki, bu koşullarda çocuğumuza doğru insan olmayı nasıl aşılayabiliriz ya da yalan söyleme alışkanlığını nasıl yola sokabiliriz?

    Çocuklarınız, sizin aynanızdır, sizin kültürünüzle ve davranışlarınızla yoğrulur, hayatın içinde pişer. Siz hamura ne katarsanız yemesi o kadar lezzetli olur, tabir-i caizse. Çocuklarınız, bazen ceza almamak için, bazen sizin eleştiri oklarınıza hedef olmamak için bazen de tatlı övgülerle pohpohlanmak için küçük yalanlar söylemeye başlarlar. Ancak bu “tatlı” yalanlar 5 yaşından büyük çocuklarda ise endişe duymanızın ve çözüm bulmanızın vakti gelmiş demektir. 5 yaşına kadar olan çocuklar, bizim algıladığımız şekilde yalan söylemez, çünkü henüz gelişmiş bir beyne sahip olmadığı ve hayal gücünü tam anlamıyla kullanamadığı için karmaşık düşünce yapısına sahip fikirler üretemez. Örneğin, gördüğü bir rüyanın gerçek mi hayal mi olduğunu algılayamaz, yani olmamış şeyleri olmuş gibi anlatabilir, gördüğü ya da duyduğu şeylerden çok kolay etkilenebilir. Eğer çocuğunuz okul öncesi dönemde ise ve bu tür davranışlar sergiliyorsa korkmanıza gerek yok, büyüme ve gelişimine bağı olarak gerçek ve hayal kavramlarını öğrendiğinde geçecek bir durumdur.

    Fakat, unutmamanız gereken bir konu var ki, o da çocuğunuzun büyümesiyle birlikte sizi ve çevresindeki insanları taklit etmeye başlar. Demek istediğimiz şey, sizi ve ailenizi örnek aldığı, gördüklerini kendi yaşamına yansıtmasıdır.

    Kapı çalıyor, o an uygun değilsiniz ve komşunuz kapıda! Siz çocuğunuza kapıyı açıp evde olmadığınızı ya da rahatsız olduğunuzu söyletirseniz çocuğunuza yalanın kötü bir şey olduğunu anlatmanız mümkün değil!

    O nedenle, çocuğunuzun yalan söylemesine engel olmak ya da yalanın insanın itibarında dahi ne denli kötü durumlara neden olabileceğini anlatmak için önce neden yalan söylediğini çözmelisiniz.

    Unutmayın, aynaya bakıyorsunuz..

    Anne-baba tutumu, Tatlı kandırmaca, Okul öncesi dönem, Kültürel aktarım, Aynalama etkisi
  • Mayıs 29, 2025

    Çocuklarımız da yetişkinler gibi stresi iliklerine kadar yaşayabilir. Küçük yaşlarda dahi stresin etkilerini minik bedenlerinde hisseden yavrularımız, içte yaşadıkları gerilim nedeniyle tırnak yeme alışkanlığı gibi olumsuz davranışlarla bunu dışa vurabilir. Bazen de ailedeki bir bireyi modelleyebilir, taklit edebilir.

    Bu durum bazen 3-4 yaşlarında bile görülebilir. Stresten kaynaklanan bu alışkanlığın birden fazla nedeni olabilir, kardeşini kıskanması, ailedeki bireylerin ve anne-babanın otoriter ya da titiz tutumları, ebeveynlerin ayrılığı ya da ailedeki birinin vefatı gibi birçok nedenden kaynaklı stres yaşayabilirler.

    Eğer okul çağında ise, arkadaşları arasındaki sorunlar, kabul görmeme, dışlanma, derslerindeki başarısızlık, öğretmen ve okul sorunları gibi birçok neden de etkili olabilir. Bu ve benzeri sorunlar yaşayan çocuklar, tırnak yeme gibi olumsuz alışkanlıklar edinerek bilinçaltına rahatlama sinyali göndermenin yolunu arayabilir.

    Eğer çocuğunuzda tırnak yeme davranışı başladı ise, ilk yapmanız gereken bu konunun nedenini tespit etmektir. Çocuğunuzla sohbet ederek, onu konuşmaya sevk edecek sorular sorarak içini dökmesini sağlayabilirsiniz.

    Çocuğunuzun bu davranışının altında yatan nedeni çözmeye çalışırken yapabileceğiniz en iyi şey, aklını dağıtmaktır. Tırnak yediğini gördüğünüz anda, ondan herhangi bir şey isteyebilirsiniz, bu istek onun dikkatini dağıtacak ve tırnağını yemesine sebep olan düşüncelerden alıkoyacaktır. “Şunu kaldırmama yardım eder misin?”, “Bir bardak su getirebilir misin?” gibi cümlelerle çocuğunuzun dikkatini dağıtabilirsiniz. Çocuğunuzun boş kaldığı herhangi bir anda, beynin rahatlama için eşleştirdiği tırnak yeme davranışına sevk etmesine izin vermemelisiniz.

    Bu alışkanlığın tedavi edilebilmesi için, direk uyarılardan vazgeçilmeli ve çocuğun dikkatinin dağılması sağlanmalıdır. Günde 1-2 defadan sık olmamak şartı ile bu davranışın onun sağlığına zarar verebileceğini anlatabilirsiniz. Ama bunun 1-2 defayı geçmemesi, bununla sınırlı kalması çok önemlidir.

    Bu süreci ve dikkat dağıtma çalışmalarını, bilinçaltından silininceye kadar devam ettirebilirsiniz. Unutmayın, bütün bunların yerine “tırnaklarını yeme”, “elini ağzından çek” gibi uyarılar, bu davranışı daha da tetikler, beyne bu davranışın yerleşmesine sebep olur.

    Tırnak yeme, Olumsuz alışkanlık, Okul sorunları, Davranış analizi, Dikkat dağıtma, Davranış yönetimi
  • Mayıs 29, 2025

    Dünyaya geldiğimiz andan itibaren en temel ihtiyaçlarımızdan biri demir! Pek çok besinde bulunuyor ama çok çabuk yitip gidiyor. Üstelik bebeklik ve çocukluk döneminde yaşanılan hastalıkların nedeninin %80’ e yakınına neden oluyor.

    Ülkemizde okul çağındaki çocukların %50 sinde demir eksikliği anemisi olduğunu söyleyen uzmanlar, bu eksikliğin zihinsel ve fiziksel gelişmeyi ciddi şekilde etkilediğini söylüyorlar. Bu hastalık, vücutta hemoglobin oluşumunu engellemeyecek olsa da vücudun demir bağlamaması anlamına geliyor.

    Emzirme döneminden itibaren, vücudun gelişebilmesi için ciddi bir öneme sahip olan demir, bu dönemde alınmaz ise ileriki yaşlar için olası hastalıklara davetiye çıkarmış oluyorsunuz. Bebeklik döneminde alınan besinlerdeki demir oranlarının düşük olması, demir eksikliği ve demir eksikliği anemisinin en sık görüldüğü dönemi oluşturuyor. Bu da okul döneminin başında zayıf okul başarısı, gelişememiş kas fonksiyonları ve fiziksel aktiviteye neden oluyor. Daha büyük çocuklarda ve maalesef yetişkinlerde de zayıflayan zihinsel beceriler için de zemin oluşturuyor.

    Peki, çocuğunuzda demir eksikliği olup olmadığını nasıl anlarsınız?

    Bu sorunun bir iyi bir kötü yanıtı var aslında! İyi olan; sağlam bir gözlem ile, fiziksel ve zihinsel durumlarını analiz edebilirsiniz. Kötü olanı ise, demir eksikliğinin ilk evreleri fazla belirti göstermeyebiliyor, yani demir eksikliği anemisi olduğu zaman anlamış olabilirsiniz.

    Anlayabileceğiniz belirtiler ise şunlar;

    Çocuğunuzun avuç içleri solgun ise, hareket halinde değilken hızlı soluk alıp veriyorsa, iştahsızsa, huzursuz ve halsizse, dikkat eksikliği ve hiperaktivite sorunları varsa, öğrenme zorluğu çekiyorsa, uyku bozukluğu yaşıyorsa, tırnak ve saçlarında kolay kırılmalar oluyorsa, ağız kenarında yaralar varsa ve dilinin üzeri düz ve parlak ise demir eksikliği ciddi düzeylere ulaşmış demektir.

    Peki ya tedavisi?

    Tedavinin yapılabilmesi için önce tam tespiti gereklidir. Tedavisi oldukça kolay olmakla beraber düzenli bakıma gerek duyurur ve tetkiklerle sürecin sağlıklı işlediğinin kontrol altında tutulması gerekir.

    Sağlıklı günlere!

    Demir eksikliği, Demir eksikliği anemisi, Bebeklik dönemi, Zihinsel gelişim, Uyku bozukluğu,Saç ve tırnak kırılması
  • Mayıs 29, 2025

    Çocuklarımız için hayaller kurmak çok eğlencelidir, hayatımıza gireceğini öğrendiğimiz andan itibaren en güzel şeyleri O yaşasın isteriz, en güzel okulda okusun, en güzel kişiyle evlensin, en güzel hayatı yaşasın, en güzel arayı alsın… liste uzar gider. Hatta bazen kendimizi o kadar kaptırırız ki, kendi hayatımızda hayalini kurduğumuz ancak başaramadığımız şeyleri O’nun başardığını görmek için farkında olmadan sadistçe davranmaya başlayabiliriz..

    Günümüzde meslek seçeneklerinin ve günden güne artan teknolojinin de etkisiyle seçme zorluğu yaşadığımız konusunda serzenişte bulunmaya başlayabiliriz, arkadaş sohbetlerinde. Bu ciddi bir sinyaldir ve kendinizi durdurmanız gerektiğinin işaretidir.

    Meslek seçimi, evlilik kadar önemli bir kavramdır. Hatta günümüz koşullarında çalışma hayatının günün çok büyük bir bölümünü kapladığını düşünürsek evlilikten daha da önemli neredeyse. Bütün yaşamı etkileyecek olan bir karar olduğu için, çocuğunuzun bu hayatı yaşayıp yaşamak istemediğini, O’ nun da bir birey olduğunu ve kendi kararını vermesinin gayet doğal olduğunu düşünmeniz ve kabul etmeniz gerekiyor.

    Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi, kardeş sayısı, ailenin genişliği gibi konular meslek seçiminde önemli olduğu kadar ailenin çocuğunu yönlendirmesinde de etkilidir. Çocuğunuzun kişilik özellikleri ile örtüşmeyen bir meslek seçmesine sebep olursanız hayat boyu mutsuz olmasına neden olmuş olursunuz, “geç gelen pişmanlık, idamdan sonraki affa benzer” cümlesiyle yaşamak zordur. Bu nedenle kendi kurallarınızla çocuk yetiştirmek, otoriter, aşırı korumacı, fazla disipliner bir algı yerine seçme şansı tanımalısınız.

    Çocuğunuza uygun meslek seçimi yapabilmek için;

    Öncelikle, çocuğunuzun bir birey olduğunu, sizin DNA’ nızdan parçalar taşısa da kendi DNS kodunun olduğunu kavramanız ve sindirmeniz gereklidir.

    Küçük yaştan itibaren çok iyi bir gözlemci olmalı ve yetenek ve ilgilerinin farkına varmalısınız.

    Çocuğunuzun kişiliğini iyi analiz edip uygun meslekleri araştırarak bir pedagog yardımıyla ilgili mesleğe yönelik oyuncaklar alabilirsiniz.

    Mutlu yarınlara!

    Hayal kurmak, Meslek seçimi, Karar verme, Seçme zorluğu, Sosyo-ekonomik düzey, Gözlem
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı